Kaplıcalara gitmeden Japonya’ya yapılacak herhangi bir gezi eksik kalacaktır. Japonya’nın adaları volkanlarla doludur, bu nedenle Yükselen Güneş Ülkesi’nde iki binden fazla kaplıca vardır. Hem yerli hem de yabancı ziyaretçiler için uzun zamandır gözde bir destinasyon olmuştur.
Bu yerlerde geleneksel Japon hamamı olan onsen inşa edilmiştir. Savaştan sonra bu tesisler o kadar popüler hale geldi ki, hamamlar oteller ve restoranlarla bütün bir turizm endüstrisine dönüştü. Ancak bir onsen, rahatlatıcı bir spa deneyiminden daha fazlasıdır; aynı zamanda doğayı tefekkür etmektir. Kompleksler genellikle su veya orman manzaralı pitoresk yerlerde inşa edilmiştir. Japonlar bu tür eğlencelere deli gibi aşıktı: kaplıcaların tadını çıkarmak ve kiraz çiçeklerini ya da altın akçaağaçları seyrederken yeşil çaylarını yudumlamak.
İngiliz kadın Janine Pendleton’ın bulduğu bu otellerden biriydi ve şimdi terk edilmiş halde duruyor. Bir zamanlar, kaplıcaların çok sağlıklı olduğu düşünüldüğü için her gün yüzlerce turist bu yerlere gelirdi. Ancak emlak geliştiricilerinin açgözlülüğü, daha fazla spa oteli inşa ettikçe sınır tanımadı. Sonuç felaket oldu: Onsen sahipleri kendilerini o kadar kaptırdılar ki, beton ormanının doğayı nasıl bastırmaya başladığını fark etmediler bile. Sessizlik yerini hızla sürekli gürültüye, trafik sıkışıklığına ve kaosa bıraktı. Bu nedenle, Japon halkı bu bölgeleri daha az ziyaret etmeye başladı ve sessizlik içinde olmak için daha tenha bir yer arayışına girdi. Böceklerden ilham alan mühendis, su kanadı şeklinde fantastik bir gemi yarattı 1990’larda durum daha da kötüleşti: ekonomik kriz sonunda bazı oteller ve evler yıkıldı. Geleneksel Japon saunasına sahip bu otellerden biri şimdi harabe halinde yatıyor. Diğer ‘komşuları’ gibi, nehir kıyısı boyunca çok fazla gelişme var, ancak tüm binalar terk edilmiş durumda.
Açık havuza kadar takip edilebilecek bir yol.
Onsen kırık dökük ve neredeyse harap durumda olmasına rağmen hala eski güzelliğini göstermektedir.
Bu pencereden nehir manzarasının keyfini çıkarabilirsiniz.
Kurumuş yapraklarla dolu bir otel odası.
İnsanlar bu balkonda en son otuz yıl önce dinlenmişti.
1940’larda inşa edilen diğer metruk oteller.
Bir zamanlar bir vitrinin camının arkasında duran küçük bir bebek.
Çim ve ağaçlarla kaplanmış bir havuz.
Ve işte otel binasının kendisi.
Bunu paylaş: